Beş Dakika Daha…

Beş Dakika Daha…

Güneşli bir gündü. Kadın parkta yanında oturan adama “Bakın, salıncakta sallanan şu kırmızı kazaklı çocuk benim oğlum” dedi. Adam gülümseyerek “Güzel bir oğlunuz var” dedi. “Diğer salıncaktaki mavi kazaklı çocuk da benim oğlum” Sonra saatine baktı ve “Heyyy, Oğlum, sanırım artık gitme zamanı” diye seslendi oğluna.

Çocuk salıncakta yükselirken “Beş dakika daha baba, lütfen yalnızca beş dakika daha” diye karşılık verdi babasına. Adam başını “peki” anlamında sallayınca çocuk neşeyle sallanmaya devam etti. Dakikalar sonra adam ayağa kalkarak tekrar seslendi oğluna Oğlum, artık gidelim mi, ne dersin?” Çocuk yine gitmeye isteksiz “Ne olur baba, beş dakika daha, lütfen, beş dakika daha” diye bağırdı babasına. Adam” Tamam” deyince çocuk kahkahalar atarak sallanmaya devam etti. Sonunda kadın dayanamadı ve sesinde gizli bir hayranlıkla “Ne kadar sabırlı bir babasınız” dedi. Adam gülümsedi kadına. “Sabır değil yaptığım bayan” dedi. “Büyük oğlumu geçen yıl burada sarhoş bir sürücünün çarpması sonucu kaybettim. Buraya yakın yolda bisiklet sürüyordu. Büyük oğluma hiç yeterince zaman ayırmamıştım. Oysa şimdi onunla beş dakika daha fazla birlikte olabilmek için her şeyi yapardım. Küçük oğlum da aynı hatayı yapmayacağıma söz verdim kendi kendime.

O her “Beş dakika daha baba” dediği zaman, oyun oynamak için beş dakika daha kazandığını düşünüyor, oysa işin gerçeği ne biliyor musunuz? Ben onu oyun oynarken beş dakika daha fazla izleyebiliyorum, asıl kazanan benim”